Gara zindanında yaşatılanları yazdı! PKK’nın eziyet usulü: Şekerli su döküp…
Analist Gazeteci Yazar Saygı Öztürk, “Cehennemi Yaşadım- Zindandan Gelen Mektuplar” kitabında, PKK tarafından kaçırılıp tutsak yakalanan asker, polis ve güvenlik korucularına yaşatılanlara yer verdi.
Analist Gazeteci Yazar Saygı Öztürk 25’nci kitabını çıkardı. Öztürk, son kitabında, PKK’nın muhtelif tarihlerde kaçırdığı ve Gara zindanında yakaladığı asker, polis ve güvenlik korucularının yaşadıklarını anlattı. Gara zindanından asker ve polislerimizi kurtarmak için yapılan harekâtta yaşananları, teşkilatın güya gardiyanlarının anlattıkları, bilinmez bir çok vakaya ışık yakalayan ‘Cehennemi Yaşadım’ isimli kitap, sanki yok satıyor.
Son dakikaya kadar, terör örgütüne karşı sabreden kahramanların, ailelerine yazmalarına izin verdiği mektuplar, umutlar, küskünlüklerin yer aldığı kitap yoğun alaka gördü.
“Gözyaşlarımı tutamadım”
Analist Gazeteci Yazar Saygı Öztürk, son kitabını Genel Yayın Rejisörümüz Volkan Eser’e detaylarıyla anlattı. Saygı Öztürk, “Bu benim 25. Kitabım. Kuzey Irak’ın Gara bölgesinde, 13 asker ve polisimizin kafalarına mermi bunalarak şehit edilmesini, herkes gibi ben de vicdanı yanarak bilmiştim. Bu hadisede yaşananları ortaya koyabilmek için, evvel ne zaman kaçırıldıklarına bakmam gerekiyordu. Aradan bütün 6 sene geçmiş, cemiyet bunları bir yerde unutmuştu. Ama ayrılıcı teşkilatın elinde bu insanlar neler sürüklemiş, neler yaşamış, aileleri neler yapmış, bunları araştırmaya başladım. Elimde yalnızca bir ailenin telefonu vardı. Buradan yola çıktım, neredeyse aynı gün 12 aileyle konuştum. Zindanda yazmalarına izin verilen ilk ve son mektuplarına eriştim. Kaçırılma hikayelerini, ailelerinden dinledim. Her hadise birbirinden tuhaftı. Ertesi gün evlenecek olan polisin, kardeşinin düğününde gelin otomobilini kullanan askerin nasıl kaçırıldığını, içim yanarak bildim. Otobüslerden çekiştirilerek indirilen askerlerimizin götürülüşünü, vakanın şahitlerinden dinledim. Öyküler, vicdanları yakıyor. Hem dinlerken, hem de yazarken göz yaşlarımı yakalayamadım’’ dedi.
Mektupları anlattı
Kitabında, PKK’nın tutsak yakaladığı güvenlik vazifelileri ile aileleri arasındaki mektuplaşmaları da yazan Saygı Öztürk, laflarını şöyle sürdürdü: “Her vakayı, her kaçırılma hikayesini dinledikçe, insanların götürüldükleri yerlerde, neler yaşadıklarını bilmeye çalıştım. Bunu da farklı yarıyıllarda, güya cezaevi mesullerinin ifadelerine, başka zindanlardan bir biçimde kurtulan askerlerimizden, polislerimizden dinledim. Meğerse bu insanlar neler yaşamış neler. Bir mektupta askerimiz anneye, babaya, ulusa şöyle sesleniyordu: ‘Güneşin nasıl doğduğunu, rüzgarın nasıl estiğini unuttuk. Her şeye hasret vazgeçildik.’
“Evlatlarını tanımayan aileler oldu”
Bazı ailelerin evlatlarını tanıyamadığını, bazı ailelerin çocuklarını bedendeki bir işaretten tanıdığını anlatan Öztürk, “Aileler, morga evlatlarını teşhis etmek için götürüldü. Ancak onları bir cinsli tanıyamıyorlardı. Bakıyorsunuz 90 kiloluk delikanlı, 40-45 kiloya düşmüş. Bazısı evlatlarını ayağındaki bir benden, bazısı bedendeki bir işaretten tanımıştı. ‘Belki bir gün dönecekler’ umuduyla yaşayan ailelerin, bu harekâtla umutları söndü. Kaçırılıp da teşkilatın zindanlarında yakalananlardan kimileri de, sivil toplum kuruluşlarının devreye girmesiyle kurtarılmıştı’’ diye konuştu.
PKK’nın Gara’da tutsaklara uyguladığı eziyetleri anlattı
Gara zindanında, güvenlik misyonlularına uygulanan eziyet usullerini de anlatan Saygı Öztürk, şöyle devam etti: “Bileklerindeki kelepçeyi, iple burun deliklerine bağlayan eziyet usulünü de ilk kere biliyorduk. Yer altında 120 basamakla ancak inilebilen, yazın soba yakılmasıyla ancak durulabilen mağara odalarında, gün suratı görmeden bekletilenlerin hazin öykülerini, bizzat yaşayanlardan bildim.
Cehennemde, yerin 120 metre derinliklerinde insanlar birbirlerine umut masalları anlatıyor, bir gün kurtarılacaklarını bekliyorlardı. Onlardan kurtarılanlar da, köylerine döndüklerinde bir ten bir kemik kalmışlardı. Kaçırılanlardan birisi de, Kaymakam Kenan Erenoğlu’ydu.
Her grubun içerisinde terör örgütünün casusları da bulunuyor, onların kaçma teşebbüslerinde bulunup bulunmayacaklarını da, ne konuştuklarını da biliyorlardı. Hür vazgeçmek istedikleri bir askere verilen misyon ise, birliğine gidip, general ve albaya suikast yapmasıydı. Bazı kurtarma işlerinde insan hakları derneği, kimilerinde şeyhler devreye giriyor, us almaz eziyet usulleri de uygulanıyordu.
“Tutsakların üzerine şekerli su döküp…”
Ayak tırnaklarını pense ile sürüklemekten tutun, soyundurup üzerlerine şekerli su döküp sineklerin, böceklerin, yere yatırılmış, elleri bağlanmış insanların üzerine doluşmasını sağlıyorlardı. Ve o zindanlardan kaçmak kolay değildi. Bir birey kaçabildi, o da vefatı göze almıştı. Kitapta kaçırılanların hikayeleri, ilk ve son mektupları, yaşadıklarını ortaya koyarken ben de ailelerinin yeislerine ortak oluyor, o insanların neler sürüklediğini sanki yaşıyordum.”